Yazmak Varken Neden Sinema
Üniversitemiz Edebiyat Fakültesi ve Anadolu Öğrenciler Birliği tarafından “Yazmak Varken Niye Sinema?” konulu konferans düzenlendi.
Edebiyat Fakültesi B Binası Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen konferansa Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İbrahim Delice, Yabancı Diller Yüksekokulu Müdürü Doç. Dr. Bekir Zengin, öğretim elemanları ve çok sayıda öğrenci katıldı.
Programın açış konuşmasını yapan Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hacı İbrahim Delice, “Edebiyat eğitimi veriyoruz, edebi ürünlere imza atmış bir edebiyatçımızı da burada ağırlamış olmak bize büyük bir mutluluk veriyor. Hem Türkçemizin gelişmesine katkılarından dolayı hem de bizim zihin dünyamızı aydınlatacak olmasından dolayı kendisine teşekkür ediyorum.” dedi.
Programa konuşmacı olarak katılan Araştırmacı Gazeteci Yazar Cihan Aktaş “Öğretmenlerimiz hem sağcı hem solcu çok değerli insanlardı. Hiç taraf ayırt etmeden hepimizle doğru bir şekilde, güzel bir şekilde ilgileniyorlar ve iyi eğitilmemiz için ellerinden geleni yapıyorlardı fikir ayırt etmeden. Onlara müteşekkirim ve diyorum ki o öğretmenleri oluşturan değer yargıları, değer eğitimi nasıl gerçekleşmiş? Yani bunun peşinde olmamız gerekir belki. Kendilerini değerli hisseden insanlar, gerçek anlamda kendini değerli hisseden insanlar ancak bu şekilde kompleks duymadan başkalarına, çocukları yada herhangi bir insanı yetiştirmek için o kadar fedakarlık içindeler.” dedi.
Konuşmasının devamında Aktaş, “Edebiyatta ne varsa niye yazıyorsak aynı nedenle film yapmak isteriz. Katkısız egoizm aslında insanın kendi varlığıyla ilgili duyumsaması, hani ben niye varım, ben yapabilirim, ben buradayım diye haykırmak istemesi boş olmayan bir sesle haykırmak istemesinin vücut bulduğu bir alan. Bir metin, bir film, bir eser yani paylaşılmak istenecek bir eser. Tarihsel etki ya da şöyle hani boşa yaşamıyorum da denilebilir. Ya da bir şeyler kalacak benden sonra. Önemli, kayda değer bir şeyler kalacak. Tarihsel etki yani öyle şartlar altındasınızdır ki buna mecbur kalırsınız yazmaya. Benim öykülerim, çalışmışlığım özellikle başörtülü kadınların yaşadığı kamusal engellerle ilgilidir. Çünkü tarihsel etki de bunu zorlamıştır. Bende 20 yaşında başını örtmüş bir yazardım. Daha doğrusu yazmaya başladım çünkü mimarlık yapamadım yani daha doğrusu seçtim çünkü daha rahat çalışabilirdim. Daha özgür bir şekilde çalışabilirdim yazar olarak. Ama başörtülü kadınların kamusal tecrübelerinin içinde olduğum yakından tanıklık ettiğim için hikâyeler bana geldiği için ben hikâyeleri görebildiğim için bu hikâyeleri öyküleştirdim.” ifadelerine yer verdi.