Tüp bebek tedavisi, normal olarak gebelik şansı olmayan veya çok az olan çiftlerde gebelik şansını artıran bir tedavi yöntemidir. Üniversitemiz Uygulama ve Araştırma Hastanesi Üremeye Yardımcı Tedavi (Tüp Bebek) Merkezi yaklaşık üç yıldır başta ilimiz olmak üzere, çevre illerden ve yurt dışından da çok sayıda hasta kabul ederek başarılı tedaviler gerçekleştirmektedir. Günümüzde çok sayıda çift bu yöntem ile çocuk sahibi olmaktadır.
Uygulama ve Araştırma Hastanesi Üremeye Yardımcı Tedavi (Tüp Bebek) Merkezi Klinik Embriyoloji sorumlusu Prof. Dr. Celal Kaloğlu tüp bebek ile ilgili yaptığı açıklamada, “Tüp bebek tedavisi tam anlamıyla bir ekip işidir ve tüm aşamalardaki her bir işlem sonucu etkilemeye adaydır. Tüp bebek merkezinde temel olarak, çiftlerin değerlendirilmesi, sahip oldukları gamet rezervi ve fonksiyonunun hesaplanması, kontrollü ovaryal uyarım, geliştirilen yumurtanın toplanması (OPU), semenin işlenmesi ve spermin seçimi, mikroenjeksiyon (ICSI), embriyo geliştirilmesi, seçimi ve nihayet son aşamada embriyonun reseptiv endometriyuma sahip rahime transferi işlemleri gerçekleştirilir. Belirtilen tüm bu işlemler esnasında, kadın doğum, üroloji ve embriyoloji çalışanların tam bir uyum içinde çalışması, işlemlerin standardize edilmesi kritik öneme sahiptir. Bu nedenle tüp bebek tedavisi gerçekleştirenlerin özverili olması, uyumlu çalışması ve yaptıkları her işlemin sonucu etkileyeceği bilincine sahip olmaları gerekir.
Tüp Bebekte Kişiye Özgü (Bireyselleştirilmiş) Tedavi, Başarı için Kaçınılmazdır
Prof. Dr. Celal Kaloğlu, “Kontrollü ovaryal stimülasyonda genellikle 10-12 yumurta eldesi hedeflenmesine rağmen, bu çoğu kez mümkün olmaz. Özellikle azalmış over rezervine sahip genç bireylerde ve 38 yaş üstü bireylerde yumurta kalitesi de ciddi şekilde etkilenmektedir. Her ne kadar elde edilen yumurtaların kalitesi yumurtanın çekirdek olgunluğuna göre (GV, MI, M2 ve PM) değerlendirilirse de esasen stoplazmik olgunluğu son derece kritiktir. Bu nedenle, özellikle yumurta geliştirme için gerçekleştirilen ovaryal uyarma, tamamen bireyselleştirilmeli, toplanacak yumurta sayısından ziyade kaliteli ve ‘’kompatens’’ bir yumurta eldesi hedeflenmelidir. Diğer taraftan, normal bir stimülasyona yüksek miktarda follikül gelişimiyle cevap veren (Polikistik over sendromu:PCOS) bireylerde de yükselmiş LH ovaryal androjen artışına neden olabilir, bu durumda yumurta kalitesi ciddi olarak etkilenebilir. Endometriyozis ve bazı otoümmün hastalıklarda ise embriyonun ‘’immün reddi’’ söz konusu olabilir.
Bu nedenle in vitro fertilizasyon (IVF) tedavisine başlamadan önce, çiftlerin tüm yönleriyle değerlendirilmesi, infertilitenin esas nedenin saptanması ve buna yönelik tedavi geliştirilmesi önemlidir.” dedi.
Tüp Bebek Tedavisinde Zaman (yaş) Başarı İçin Belirleyici Bir Faktördür
Prof. Dr. Kaloğlu konuşmasını şöyle sürdürdü, “Şimdilerde, 30 yaş altı çiftlerin bir yıl içinde, üstü çiftlerin ise 6 aylık bir süre içinde normal yollardan bebek sahibi olamaması durumunda bir tüp bebek merkezine başvurması önerilir. Özellikle 36-37 yaşından itibaren yumurta kalitesi ciddi olarak etkilenebilir. Yapılan çalışmalar, 38 yaş sonrası bireylerden elde edilen embriyoların %80’ine yakınının anöploid olduğunu göstermektedir. Bu nedenle bebek sahibi olmak isteyen çiftlerin uzun süre beklemeden bir tüp bebek merkezine başvurmalarında fayda vardır.” ifadelerini kullandı.
Tekrarlayan Gebelik Kayıpları ve Başarısız Denemelerden Sonra ‘’Neden’’ Sorusunun Cevabı Bulunmalı ve Tedavi Bireyselleştirilmelidir
Prof. Dr. Kaloğlu ayrıca, “Merkezimize başvuran infertil çiftlerin önemli bir kısmı bu grubu oluşturmaktadır. Esasen infertil çiftlerin en zor grubu olmasına karşın, merkezimiz bu konuda önemli deneyimlere sahip olmuştur. Özellikle bu grupta, gerekli ise çiftler psikolojik olarak desteklenmeli, daha da önemlisi, embriyonun neden tutunamadığı veya tutunsa bile neden düşükle sonuçlandığı sorusunun cevabının bulunması tedavinin başarılmasında önemlidir. Genel olarak, bu durumun nedenleri arasında ‘’İmmün red’’ ve kromozomal anomaliye sahip embriyo sayılabilir. Bu durumda, immün rejeksiyonun önlenmesi amacıyla embriyo transferi öncesi tedavi verilmesi veya prenatal genetik tarama (PGS) yapılarak sağlıklı genetik yapıya sahip embriyonun seçilerek transfer edilmesi bir sonuç verebilir.” dedi.
Tüp Bebek Merkezlerine Sadece İnletilişte Değil, Fertilitenin Korunması Amacıyla da Baş vurulmalıdır
Prof. Dr. Kaloğlu konuşmasının devamında, “Merkezimizde yalnızca embriyo değil, gerekli görüldüğünde gamet (sperm ve yumurta) de dondurulmaktadır. Sağlık Bakanlığımızın ÜYTM yönetmenliğine uygun olarak, fertilitenin korunması gerektiği durumlarda, bu bireylerden elde edilen yumurta veya spermin dondurularak saklanması, çiftlerin gelecekte bebek sahibi olma şansını artırmaktadır. Bu nedenle, özellikle kemoterapinin zorunlu olduğu ve testiküler veya ovaryal dokunun çıkarılmasının gerekli olduğu hallerde, tedaviye başlanmadan önce, hastanın bilgilendirilmesi ve dondurma işlemi ile gametlerin saklanması elzemdir.
Aşılama (IUI; intrauterin inseminasyon) da Dâhil İnfertiliteyle İlgili Tüm Tedaviler Yetkilendirilmiş Kişiler ve Merkezler Tarafından Yapılmalıdır
İnfertilite nedeni tam olarak araştırılmamış ve buna yönelik tedavi verilemeyen çiftlerin ciddi zaman ve maddi kayba uğrayabileceği aşikârdır. Semen parametrelerinin doğru analizi, semendeki sperm sayısı, hareketi, morfoloji ve teratozoospermi indeksi (TZİ) göstergeleri ve bunlara göre sperm seçim yöntemlerinin saptanması, aşılamanın da en kritik basamağını oluşturur. Bu nedenle aşılamaya karar verilen bireylerde, spermin nasıl ve hangi yöntemlerle seçileceği sorgulanmalıdır.” ifadelerini kullandı.
Toplumumuzun İnfertilite Konusunda Daha Fazla Bilinçlendirilmesi Elzemdir
Prof. Dr. Kaloğlu son olarak,”İnfertilite tedavisindeki gen düzeltme (CRISPR), Gamet üretimi ve embriyonun 13 günü aşkın gastrulasyon aşamalarına kadar vücut dışında kültürünün yapılabilmesi gibi ileri gelişmelerine rağmen, kısırlık (infertil) çift sayısında her geçen gün artış gözlenmektedir. Avrupa ülkelerinden elde edilen verilere göre, son 50-60 yılda sperm parametrelerinde (sayı, hareket, morfoloji) % 50’nin üzerinde bir düşme söz konusudur. Ülkemizde bu konuda tam bir veri bulunmamasına karşın, çevresel faktörler (ör hava kirliliği), kötü beslenme alışkanlıkları, madde bağımlılığı, stres, yaşam tarzı, obezite gibi birçok faktörün fertilite üzerinde ciddi olumsuz etkileri bulunmaktadır. Ayrıca Sivas Valiliği ile Üniversitemizin ortaklaşa yürüttüğü ‘Umut Bebek’ projesi kapsamında, maddi yeterliliğe sahip olmayan çiftlere de tedavi verilmektedir.” ifadelerini kullandı.
Haberin Videosu İçin Tıklayınız.(SRT)
Şubat
2018