Üniversitemiz Eğitim Fakültesi Eğitim Programları ve Öğretim Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Tuncay Dilci, ÖSYS’de istediği üniversiteye ve bölüme yerleşemeyen öğrencilerin, çocukları yerleşemeyen velilerin içinde bulunduğu psikolojik durum ve bu durum karşısında nasıl davranmaları gerektiği konusunda açıklamalarda bulundu.
Dilci, sınav sonucunun hayat-memat meselesine olmadığını, sınavın hedefe ulaşmada araç olduğunu ve öğrencinin birikimine, yeteneklerine, kendi performansına güvenmesi hâlinde başarılı olacağının altını çizdi.
Dilci, “Merkezî yerleştirmeyle bir yükseköğretim kurumuna yerleşmiş ama yerleştiği yeri beğenmeyen öğrenci arkadaşlarıma önerim A, B ve C planları olmalı. Geç kaldım diye düşünmesinler; lisans ve lisansüstü eğitimlerde yaş asla sorun değil. Eğer herhangi bir yere yerleşememişse ek yerleştirmeyi düşünebilir, bir yıl bekleyerek daha sonraki gireceği sınava dönük çalışmalarını sürdürebilir. Yerleşmişse ama yerleştiği yeri beğenmiyorsa, yerleştiği yerde kişi isterse hedef çoğaltabilir. Örneğin, x ana bilim dalına yerleşmiş bir öğrenci y ana bilim dalından yan dal veya çift dal uygulamalarıyla beraber merkezî yerleştirmeyle gelecek yıl açıköğretim sınavlarına girerek kendisine çoklu bir hedef oluşturmuş olur.” dedi.
Dilci, öğrencinin yerleştirme sonucunda taşrada pek bilinmeyen bir üniversiteye yerleşmiş olabileceğini, bu durumun çöküntüye uğratmaması gerektiğini çünkü gelecek adına o üniversitelerin de onlara çok farklı imkânlar sunabileceğini ifade etti.
Dilci, istenmeyen durumların güçlü bir motivasyon aracı olabileceğini belirterek olumsuz gibi görünen durumun olumlu sonuçlar doğurabileceğini söyledi.
Üniversitelerin donanımlı üniversite, donanımsız üniversite formatından çıkarak geleceğin insanını yetiştirmenin kaygısıyla yarışan üniversite formatına dönüştüğünü anlatan Dilci, “Bugün Anadolu’da olmamıza rağmen çok değerli bilim insanları dünya çapında eserler ortaya koyabilmekte. Zaten kamuda iş beklentimiz varsa Türkiye’nin neresinde olursa olsun üniversitede okumak ve diplomayı almış olmak yeterli. Bireyin hangi şartlarda olursa olsun yaratıcılığı, öz güveni ve bireysel kapasitesini performansa dönüştürerek geleceğe ayrı perspektiften bakması güç değildir. Lisans eğitimini sürdürürken çeşitli kurs ve sertifika programlarıyla veya uzaktan eğitim programlarıyla kendini geliştirebilir.” diye vurguladı.
Önemli olanın araç değil amaç olduğunu belirten Dilci şunları söyledi: “Artık yerel değil uluslararası düşünmeliyiz. Asla sınavı bir şeyin sonu olarak görmeyelim. Bazı fırsatların başlangıcı olabilir, o fırsatlara giden an belki de bu andır. Veliler, asla öğrencilerimizi eleştirel kıyaslamayalım. Üç saatlik sınav sürecinde çocuğumuzun başarısını ve kişilik özelliklerini asla değerlendirmeyelim.”
Ağustos
2017